Sosyal Demokrat Kuramcı ve Önderler

Karl MARX (1818-1883)

Dünya tarihinin en özgün entelektüellerinden ve düşünürlerinden olan Karl Marx 1818’de doğdu. Bonn ve Berlin Üniversitelerinde hukuk öğrenimi gördü, felsefe doktorası yaptı. Gençliğinde G.W.F. Hegel ve Ludwig Feuerbach’ın fikirlerine yakınlık duyan Karl Marx, 1840’lardan itibaren sosyalist düşünceye angaje oldu, 19. Yüzyılın başlarında daha çok ütopik bir düşünce olarak mevcut olan sosyalizme kökünü iktisat ve sosyal bilimlerden alan gerçekçi ve sistematik bir yaklaşım kazandırdı. 1843’ten itibaren ülkesi Almanya dışında yaşadı; hayatını Paris, Brüksel ve Londra’da geçirdi. Gazeteci ve siyaset adamı olarak tanındı. 1848’de Friedrich Engels ile birlikte “Komünist Manifesto”yu yayınlayarak uluslararası komünist hareketin öncüsü oldu. Örgütlenmesinde pay sahibi olduğu “Komünist Birliği” adlı kısa ömürlü siyasi grup, modern anlamda ilk devrimci ve Marksist siyasal partidir. 1849’da Londra’ya taşındı, burada büyük maddi sıkıntılar içinde yayın faaliyetine devam etti. 1864’te 1. Enternasyonal’in kuruluşunda rol oynadı. Aynı dönemde ilgisini iktisat çalışmalarına yoğunlaştırdı, 1859’da “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı”yı, 1867’de ise Kapital”in ilk cildini yayınladı. 1883’te vefat etti. Sosyal demokrasi, temelde Karl Marx’ın düşüncesinin ideolojik uzantılarından biri ve toplumları en çok etkilemiş olanıdır.

Friedrich ENGELS (1820-1895)

Prusyalı bir işadamının oğludur. Ailesine ait tekstil fabrikalarını idare ederken sosyalist görüşleri benimsedi; Marx’a benzer şekilde Hegelcilik’ten sosyalizme kaydı. “İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu” adlı yapıtı 1845’te yayımlandı. 1840’ların ortalarından itibaren Marx’la birlikte hareket ettiler, “Komünist Manifesto”yu beraber kaleme aldılar. Marx’ın ölümüne kadar Engels hem çok yakın bir dost ve yoldaş olarak aynı politik mücadele ve entelektüel uğraşların içinde oldu, hem de yaptığı maddi yardımlarla arkadaşının düşünce hayatını sürdürebilmesini sağladı. Son yıllarında Marx’ın eserlerini yayıma hazırladı ve bizzat önemli Marksist klasikleri kaleme aldı. “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” ile “Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu” literatüre yaptığı en önemli katkılardandır.

Karl KAUTSKY (1854-1938)

Avusturyalı sosyal demokrat teorisyen, yaşadığı dönemde “Marksizmin Papası” olarak tanınmıştır. Viyana Üniversitesi’nde öğrenim gördükten sonra, Avusturya Sosyal Demokrat Partisi’nde siyasete girdi. 1891’de Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin Erfurt Programı’nı yazan kurulun içinde bulundu. 1917’de, savaş bütçesi meselesinden dolayıEduardBernstein ile birlikte Alman Sosyal Demokrat Partisi’nden ayrılarak Alman Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi’ni kurdu. Ekim Devrimi’ni ve Bolşevik siyasi ajandasını sert şekilde eleştirerek, sosyal demokrat-komünist ayrışmasında bir polemikçi olarak sivrildi. 1938’te sürgünde Hollanda’da öldü.

Eduard BERNSTEIN (1850-1932)

Alman sosyal demokrat kuramcılardan biri olan Bernstein Alman sosyal demokrat hareketinin kurucu kuşağına mensuptur. Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin öncülü olan Alman Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nde siyaset yapmış, 1875 tarihli Gotha Kongresi’nde bulunmuştur. 1878’de OttoVon Bismarck’ın sosyalizm karşıtı yasaları yürürlüğe girince İsviçre’ye göç etmiş, Zürih’te “Der Sozialdemokrat” (Sosyal Demokrat) gazetesini çıkarmıştır. Erfurt programına da katkı veren Bernstein, 1901’de Almanya’ya dönmüş ve “Vorwärts” (İleri) gazetesinin genel yayın yönetmeni olmuş, ertesi yıl parlamentoya seçilmiştir. Parlamenter hayatı 1928’de aktif siyasetten çekilene değin aralıklarla sürmüştür. Bernstein da Karl Kautsky gibi savaş bütçesinin onaylanmasını protesto ederek Alman Sosyal Demokrat Partisi’nden ayrılıp Alman Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi’ni kuran kadroya mensuptur. Bernstein’in savunduğu sosyalizme tedrici ve parlamenter yolla geçiş projesi “reformizm” olarak adlandırılmış ve yaşadığı dönemde şiddetli eleştirilere maruz kalmıştır; Bernstein’ın görüşleri ve Ortodoks Marksistlerden aldığı eleştirilerde 1917 öncesi Marksizmin içindeki sosyal demokrat-komünist ayrışmasının ipuçlarını görmek mümkündür.

Jean JAURES  (1859-1914)

Fransız sosyalist lider ve barış savunucusu. Parlak bir hatip ve entelektüel olarak sivrildi. 1885’te milletvekili seçilerek parlamentoya girdi, 1902’de ise Fransız Sosyalist Partisi’nin lideri oldu. Aynı zamanda partinin gazetesi L’Humanité’nin (İnsanlık) genel yayın yönetmenliğine getirildi. Sosyalizmin barışçı bir kitle mücadelesine dayanması görüşüyle, yüzyılın başında ilerici-parlamenter mücadelenin yol haritasını çizmiştir. Fransa’da 1905 yılında kabul edilen kilise ve devletin ayrılması yasasında payı büyüktür. Ekonomik planda sosyalizmi savunurken, aynı zamanda tavizsiz bir cumhuriyet ve laiklik diskurunu benimsemişti. Fikren kendine yakın gördüğü Jön Türklere (veya Jöntürklere) de büyük destek verdi. Bir dünya savaşının öncü belirtilerinin ortaya çıktığı son yıllarında barış ve antimilitarizmkonusundaki vurgusunu özellikle güçlendirdi. Jaurès, 31 Temmuz 1914’te, 1. Dünya Savaşının çıkışından üç gün sonra Paris’te bir kafede yemek yerken, aşırı milliyetçi bir terörist tarafından öldürüldü. Günümüzde Fransız Sosyalist Partisi (PS), Jean-Jaurès Vakfı adını taşıyan, bir düşünce üretimi kuruluşu olarak işlev görüp başka düşünce kuruluşları ve bu arada ve SODEV ile de işbirliği yapan bir sivil toplum kuruluşuna sahiptir.

Friedrich EBERT (1871-1925)

Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin lideri ve Almanya’nın (Weimar Cumhuriyeti) ilk cumhurbaşkanı olan Ebert yoksul bir ailenin çocuğudur. Babası terzi olan Ebert, önce meslek okulunda okumuş ve saraç olmuştur. Sendikacılıkla da yoğun biçimde uğraşmıştır. Partinin tabanından gelerek, 1905’te Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin genel sekreteri, 1912’de de milletvekili oldu.  Birinci Dünya Savaşı döneminde başında bulunduğu Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin lideri olarak savaş bütçesini onaylamaktan yana parti kararı aldırması, anlaşmazlıklara ve daha sonra Alman Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi’ni oluşturacak Eduard Bernstein, Karl Kautsky, Karl Liebeknecht, Rosa Luxemburg gibi epasifizmden yana entelektüellerin partiden ayrılmasına neden oldu. 1. Dünya Savaşı’nı kaybeden Almanya’da, 9 Kasım 1918 günü cumhuriyet ilan edildi. Friedrich Ebert de üç gün sonra şansölyeliğe getirildi. 1919’da Almanya’nın ilk cumhurbaşkanı seçilen Ebert, 1925’te ölmüştür. SPD tarafından adına kurulmuş Friedrich-Ebert Stiftung (Vakıf) Türkiye dahik yüzlerce ülkede sosyal demokrasi fikrinin gelişip yayılmasına hizmet etmektedir.

Leon BLUM (1872-1950)

 Esas mesleği avukatlık olan Léon Blum, 1919’da sosyalist listeden parlamentoya seçildi. 1935’te tüm sol partiler arasında bir uzlaşma sağlayarak “Halk Cephesi”nin oluşmasında öncü rol oynadı. “Tout est possible!” (Her şey mümkündür!) sloganıyla 1936 seçimlerine giren “Halk Cephesi” büyük bir zafer kazandı vr Blum başbakan oldu. Blum hükümeti iddialı bir sosyal reform programını uygulamaya koydu. Grev hakkı tanındı, toplu sözleşme sistemi kabul edildi, haftalık çalışma süresi 40 saate indirilerek ücretli izin yürürlüğe girdi,  silah sanayii kamulaştırıldı.  1940’ta Fransa’nın Nazi Almanya tarafından işgali üzerine önce tutuklandı ve sonra da, Yahudi kökenli olması dolayısıyla, Buchenwald toplama kampına gönderildi. Fransa’nın kurtuluşundan sonra kısa bir dönem başbakanlık yapan Blum, demokratik sosyalizmin Batı toplumları için gerçekçi bir seçenek olmasını sağlayan öncü bir siyasetçidir.

Hjalmar BRANTING (1860-1925)

İsveç’te 1920-1925 arasında üç hükümete başkanlık etmiş, Avrupa’nın halkoyuyla seçilmiş ilk sosyalist başbakandır. Astronomi tahsili yaptı; 1888 yılında yazdığı bir makalede dine hakaret ettiği iddiasıyla bir süre tutuklu kaldı. İsveç Sosyal Demokrat Partisi’nin kurucusu ve ilk milletvekili oldu. 1905’te, Norveç’in İsveç tahtından ayrılması sürecinde, İsveç sağına karşı bağımsız Norveç’in savunucusu oldu. Liderlik yaptığı İsveç Sosyal Demokrat Partisi Avrupa’da en erken kitleselleşen sosyalist partilerden biri olmuştur. 1920’de başbakan olan Hjalmar Branting uluslararası barış konusunda da önemli çabalar harcamış, Milletler Cemiyeti’nin kurulması çalışmalarına öncülük etmiştir.  1921’de Norveçli devlet adamı ve enternasyonalizm savunucusu Christian Lange ile birlikte Nobel Barış Ödülü’nü alan Branting hayatını 1925’te kaybetmiştir.

Clement ATTLEE (1883-1967)

Birleşik Krallık Başbakanı (1945-1951) olan Attlee aslen hukukçudur. 1919’da Londra’nın yoksul Stepney ilçesinde belediye başkanı olmuş, 3 yıl sonra da Avam Kamarası’na girmiştir. 1935’te İşçi Partisi’nin liderliğine seçilen Attlee bu görevi yirmi yıl sürdürmüştür. 1940’a kadar ana muhalefet lideri olan Attlee, 1940’da Winston Churchill’in kurduğu savaş kabinesiyle hükümete girmiştir. Savaşın hemen ertesindeki 1945 seçimlerini, Churchill’in halk nezdindeki saygınlığına rağmen, İşçi Partisi kazanacak ve Attlee yine başbakan olacaktır. Başbakanlık dönemi süresinde savaş yılları boyunca tükenmiş olan İngiliz ekonomisini ayağa kaldıran ve ülkedeki yoksullukla mücadele eden Attlee, başta Hindistan’ın bağımsızlığı olmak üzere 2. Dünya Savaşı sonrasında Birleşik Krallığı meşgul eden politik sorunların barışçı ve sarsıntısız biçimde çözülmesinde büyük rol oynamıştır. 1951 seçimlerini kaybeden Attlee dört yıl daha İşçi Partisi’nin lideri olarak kalmış ve 1967’de ölmüştür.

Bruno KREISKY (1911-1990)

Avusturya’nın sosyalist şansölyesi Kreisky hukukçudur. 1956’da milletvekili seçilerek parlamentoya girmiş, 1959’da dışişleri bakanı olmuştur. 1967’de genel başkanlığına seçildiği Avusturya Sosyalist Partisi (ÖSP) 1970 seçimlerini kazanmış; böylece Kreisky şansölye olmuştur. Klasik sosyal demokrasinin son büyük temsilcisi olan Kreisky, tavizsiz toplumcu ekonomi politikasının haricinde dış politikadaki barışçı yaklaşımlarıyla da hatırlanmaktadır. Doğu ve Batı blokları arasında yakınlaşmayı savunmuş, Ortadoğu’da İsrail-Arap barışı için çaba göstermiştir. Viyana’ya Filistin Kurtuluş Örgütü’nün bir şubesini açan Kreisky, 1983’te aktif siyaseti bıraktıysa da, 1990’da ölene kadar Avusturya Sosyalist Partisi’nin onursal başkanı olarak sözüne önem verilir büyüğü olmuştur. 1976’da adına Bruno Kreisky İnsan Haklarına Hizmet Ödülü konmuştur.

Willy BRANDT (1913-1992)

Brandt, Federal Almanya’nın 1969-1974 arasındaki sosyal demokrat şansölyesidir. Lise yıllarında sosyalist görüşleri benimsemiştir. 1933’te Naziler iktidara geldikten sonra özgürlük savaşımını Norveç ve İsveç’te sürdüren Brandt, kurtuluştan sonra, 1946’da Almanya’ya döndü. 1957-1966 arasında Berlin Belediye Başkanlığı yaptı; bu görevi sürmekteyken 1964’te Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin genel başkanı seçildi. 1969 seçimlerini kazanarak, sosyal demokrat ve liberaller arasında bir koalisyon kurdu. Şansölyeliği döneminde Federal Almanya’nın Doğu Bloku ülkeleriyle ilişkilerini restore etmeye yönelik Ostpolitik (Doğu politikası) olarak bilinen siyasi hamleyi başlattı. 1971’de Batı ve Doğu Almanya arasında yarattığı yakınlaşma dolayısıyla Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü. 1974’te, kişisel suçu bulunmayan bir politik skandalın sorumluluğunu yüklenerek istifayı tercih etti ve yerini HelmutSchmidt’e bıraktı. 1992’de öldü.

François MITTERRAND (1916-1996)

Fransa 5. Cumhuriyeti’nin ilk sosyalist cumhurbaşkanı olan François Mitterrand hukukçudur. Öğrencilik yıllarında sağ görüşlü olan Mitterrand, 1943’ten sonra Fransa’daki direniş hareketinde aktif rol alarak sosyalist dünya görüşünü benimsedi. 1946’da milletvekili, 1954’te içişleri bakanı oldu. 1965 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde solun ortak adayı olarak Charles de Gaulle’le yarıştı, ikinci turda kaybetti. 1972’de sosyalistler, radikaller ve komünistlerin ortak bir program oluşturması için inisiyatif aldı, ortaya çıkan “Ortak Program”ı (program commun) savunan çatı adayı olarak, 1974’te Valéry Giscard d’Estaing ile yarışıp, yine kaybetti. 1981’de ise, aynı ittifakın adayı olarak cumhurbaşkanlığı ve kazanarak iktidara geldi. Parlamento seçimlerinde de çoğunluğu elde eden sol partilerden bir sol koalisyon hükümeti oluşturdu. 1984’te komünistlerin hükümeti terk etmesi üzerine “Ortak Program”dan vazgeçti. Cumhurbaşkanlığı sürmekteyken 1986 parlamento seçimlerini Jacques Chirac liderliğindeki merkez sağ partinin kazanması üzerine, kohabitasyon (yürütmenin iki odağı olarak, cumhurbaşkanı ile başbakandan farklı, yani birinin sol diğerinin sağ görüşlerden olması) durumu ortaya çıktı. Aynı durum, 1993-1995 arası yine merkez sağcı başbakan Edouard Balladur ile tekrarlandı. 1988 cumhurbaşkanlığı seçimlerini yine kazanan Mitterrand’ın bu ikinci dönemi özellikle partisinin içindeki krizler yüzünden pek başarılı geçmedi. Mitterrand, sağcı başbakanlarla gerçekleşen kohabitasyon dönemlerinde iç politikadaki etkisini fiilen kaybetti. 1995’te görev süresi biten Mitterrand ertesi yıl vefat etti.

Olof PALME (1927-1986)

İsveç başbakanı olarak (1969-1976 ve 1982-1986) dönemlerinde görev yaptı. Aristokrat bir ailenin çocuğu olarak ülkesinde ve ABD’de iyi bir eğitim gördü, hukukçu oldu. Daha 20’li yaşlarında İsveç Sosyal Demokrat İşçi Partisi saflarında siyasete atıldı.  1963’te bakan, 1968’de ise başbakan oldu. Çağdaş refah devletini en çarpıcı biçimde temsil eden önemli reformlarıyla tarihe geçti. Cinsiyet eşitliğinden, işyeri ilişkilerine ve sosyal güvenlik konularına değin çok  geniş bir yelpazedeki ilerici yaklaşımları ile sosyal demokrasiye yeni bir soluk getirdi. Dış politikada ise Üçüncü Dünya ülkelerinin ve silahsızlanmanın savunucusu olarak dünya politikasında ağırlık sahibi oldu. ABD’yi Vietnam savaşı yüzünden; Sovyetler Birliği’ni de Çekoslovakya’nın işgali yüzünden sert şekilde eleştirdi. Filistin sorunu ve Güney Afrika’da siyahlara karşı uygulanan “apartheid”  (ırk ayrımına dayalı) politikaları daima gündemde tuttu. Ekoloji sorunlarını da ilk kez gündeme getiren ana akım siyasetçilerden biri olan Olof Palme, 1976 seçimlerini kaybettikten altı yıl sonra yeniden iktidara geldi. İkinci başbakanlık dönemi sürerken 1986’da bir suikasta kurban gitti.

Felipe GONZALEZ (1942)

İspanya’nın sosyalist başbakanı (1982-1996) olan Gonzalez ülkesinin Franco diktatörlüğünden sonra barış içinde demokrasiye geçmesinde büyük rol oynamıştır. İş hukuku uzmanıdır. İspanya Sosyalist İşçi Partisi (PSOE)’nin henüz yasaklı olduğu 1974 yılında, Fransa’da gizli yapılan kongresinde genel sekreter seçilmiştir. Franco’nun ölümünden sonraki ilk serbest seçimlerde (1977, 1979) ikinci parti olan PSOE, 1982 seçimlerini ezici farkla kazanarak iktidara gelmiştir. Gonzalez hükümetleri, başta ekonomi olmak üzere çeşitli reformlar yapmış, sosyokültürel alanda ise demokratik ve özgürlükçü hamlelerin önünü açarak diktatörlük yıllarının tahribatını silmiştir. 1986’da İspanya’yı Avrupa Ekonomik Topluluğuna üye yapan Gonzalez hükümeti, ülkenin uluslararası saygınlığını yükseltmiştir. 1996 yılında genel seçimleri kaybeden Felipe Gonzalez, ertesi yıl parti liderliğinden istifa etmiştir. Halen saygın bir siyaset duayeni olarak Avrupa ve Latin Amerika politikası konusunda bir referans kişisi olmayı sürdürmektedir.