Basına ve Kamuoyuna / 11.02.2021

Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne benzeri ancak sıkıyönetim dönemlerinde görülebilecek cinsten bir uygulama ile dışarıdan rektör olarak atanması, Türkiye’de sıklıkla tecrübe edilen akademik özgürlükler ve üniversite özerliğine yönelik kabul edilemez müdahaleler zincirinin devamıdır. Hükümetin kayyım marifetiyle şehirleri, ilçeleri ve dahi gençleri zapturapt alma çabası, toplumsal desteğini yitiren bir hükümetin devletin tüm kurumlarında yarattığı tahribatı derinleştirmek ve tüm kurumları kendine bağlama iradesinin açık bir ifadesidir.

Saray iradesi, 2016 senesinde KHK kararı ile rektörlük seçimlerinin kaldırılmasıyla başlayan ve akabinde 2018 yılında yine KHK ile rektörlük atamalarında üç yıl profesör olarak görev yapma şartını ortadan kaldırmıştır. Nihayet Cumhurbaşkanı tek başına sahip olduğu atama yetkisini ve üniversiteleri tasfiye edişini, Boğaziçi Üniversitesi dışından bir atama ile “taçlandırmıştır”.

Demokratik ülkelerde üniversitelerin herhangi bir uzlaşı ve/veya destek olmaksızın, tek başına bir inat ya da oldu-bitiyle verilen kararlar doğrultusunda idare edilmesi düşünülemez. Bilimsel düşünceye olan ihtiyacı tüm yerkürenin acı deneyimlerle öğrendiği böylesi bir pandemi döneminde, doğrudan bilim insanlarını ve öğrencileri hedef alan bu inatlaşmayı izlemek “memleketimiz adına kaygılandığımız” bir başka gerçeğimizdir.

Demokratik ülkelerin aksine, ifade özgürlüğü, akademik özgürlükler ve üniversite özerkliği, tıpkı basın özgürlüğü gibi, demokratik olmayan yönetimlerin hiç hazzetmedikleri özgürlüklerdir. Bugün, Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne hiçbir ortaklaşma zemini olmaksınız rektör olarak atanması ve akabinde bu duruma dair haklı tepkilerini ortaya koyan üniversiteli gençler, öğretim üyeleri ve bu karara karşı çıkan tüm özgürlükçü kesimlere yönelik sistematik olarak uygulanan baskı, korkutma ve saldırılar aslında Türkiye özelinde temel özgürlüklere yönelik uzun süredir devam eden ağır tahribatın yeni halkasını oluşturmaktadır. Bu sebeple, Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar Anadolu’nun birçok şehirlerinde yer alan üniversitelerde yıllarca yaşanan ağır hak ihlallerinin, ahbap-çavuş ilişkilerinin, adrese teslim kadroların, hukuksuz süreçlerin, öğretim üyelerine ve öğrencilere yönelik baskıların; barış akademisyenlerine yönelik KHK’larla, ağır ceza davaları ile kurulmaya çalışılan bir baskı döneminin bir devamı olarak görülmelidir. Öyle ki, içinden geçtiğimiz bu süreç, ifade özgürlüğü, akademik özgürlükler ve üniversite özerkliğinin her yerde ve herkes için sonlanabileceğinin açık bir ifadesidir. Dolayısıyla, Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlara karşı çıkmak aslında ülkemizde son beş yılda gittikçe daralan akademik özgürlüklere ve ağır saldırıya uğrayan üniversite özerkliğine karşı haklı bir özgürlük çağrısıdır. Bu nedenle, Boğaziçi protestoları Türkiye’de son dönemde toplumun her kesiminde yaşanan haksızlıklar ve kısıtlamalar karşısında süregelen sessizliğin kırılması açısından tarihsel bir öneme sahiptir.

Sosyal Demokrasi Vakfı olarak, Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atanmasını Türkiye’de halihazırda kısıtlı olan akademik özgürlüklere ve üniversitelerin özerkliğinin tümüyle ortadan kaldırılmasına yönelik çok ciddi bir müdahale olarak görüyoruz. Bu nedenle, Melih Bulu’nun derhal istifa etmesini, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerine ve öğrencilerine yönelik çirkin saldırıların son bulmasını, tutuklanan öğrencilerin derhal serbest bırakılmasını istiyoruz. Bundan dört yıl önce üniversitedeki hocalarının ihraç edilmesi karşısında üniversiteden geriye kalan şeyle yetinmeyerek amfilerde haykıran öğrencilerin, Türkiye’nin demokrasi mücadelesine selam veren sloganını ise bu vesileyle tekrar hatırlatmak istiyoruz: “Kahrolsun İstibdat, Yaşasın Hürriyet!”

SODEV Yönetim Kurulu adına
Ertan AKSOY | Başkan

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir